Ay Takvimi


AY ile YAŞAM

Yazı: Güneşin Aydemir

Atlas/Ocak 2006 / Sayı 154

Dünya’dan 384 bin 401 kilometre uzaktaki Ay, pek çok şeyi, okyanusları, bitkileri ve

Laussel Venüsü
Laussel Venüsü

hayvanları etkiliyor. Binlerce yıldır Anadolu’da Ay’ın yenisinde hiçbir iş yapılmıyor..

Yüzü aşkın kişiye, kırsal kesim insanına pek çok sorular sorduk. Kurulan cümlelerde ufak tefek farklılıklar olduysa da, neredeyse hep aynı cevabı aldık: ‘Ay’ın yenisinde hiçbir iş yapılmaz!’ Afyon’un Başmakçı kasabasında çiftçilikle uğraşan Ersöz ailesi ile konuşuyoruz. Ersöz’ler ay takvimini takip eden çiftçilerden. Yıllar önce etkisini ölçmek için tarlalarının bir bölümüne onların deyimiyle ‘yanlış zamanda’, bir başka bölümüne de ‘doğru zamanda’ fasulye ekmişler. Sonunda görmüşler ki doğru zamanda ekilen fasulyeler bitki hastalıklarına yakalanmamış ve daha fazla ürün vermiş. Sultan Ersöz, hiç şüphe duymadan ‘Ay’ın yenisinde (yeniayda) ekim, dikim yapılmaz, böceklenir, gelişmez. Bu zamanda kesilen salatalıktan, domatesten, sebzeden turşu, salça kurulmaz küflenir, erir gider. Ama hem tohumu doğru zamanda atılmış olacak, hem de turşunun salçanın yapılması’ diye ifade ediyor.

Bodrum’un son süngercilerinden Aksona Mehmet, balıkların şimşekli havalarda görünmediğini, havalar soğumaya başladığında da dibe indiğini, hareketsizleştiğini belirtiyor. Geçimini doğaya bağlı sağlayan her insan gibi Ege’nin küçük kıyı balıkçıları da Ay’ın döngüsünün balıkları etkilediğini fark etmişler. Gökova Körfezi’ndeki küçük koylardan birinde Akdeniz foku hakkında

bilgi toplarken karşımıza balıkçı Ali Akay çıktı. Misinalar kestiğinde çok acımasın, mikrop kapmasın diye ellerine kına yakmıştı kırmızı kırmızı. Gırgır, trata ya da trol kullanmayan küçük balıkçılar için balıkların gün içinde ve mevsimsel yaptıkları hareketler çok önemli. Ali Akay’a göre

Tanrıça İnanna ve ayın evreleri
Tanrıça İnanna ve ayın evreleri

Ay günde dört kere balıkların hareketlenmesine, oltaya gelmesine yardım ediyor. Ufka en yakın olduğu zaman, yani doğarken, batarken, en tepede ve en aşağıda olduğunda. Ali Bey işini duraklatmadan, usul usul yaparken verdiği yanıtlarla bizi şaşırttı; sözleri sanki bir ekoloji kitabından çıkıyor gibiydi: ‘Havalar artık soğuyor, bir daha bahara kadar ısınmaz, akyalar artık çıkmıyor ya ondan anlamışım.’

Tarihöncesi mağaraların birinin duvarına oyulmuş bir kabartmadır Laussal Venüs’ü. Kırmızıya, yani yaşamın rengine boyalı. Kırmızı, kanı ve yeniden doğumu ifade ediyor. Çakmaktaşı ile kireçtaşından oyulan bu heykelciğin sağ eline hilal biçiminde bir bizon boynuzu yerleştirilmiş. Boynuz üzerine on üç çentik atılmış. Bu sayı Ay yılının on üç ayını ve büyüyen Ay’ın 13 gününü temsil ediyor. Kabartmadaki kadın sol eliyle göbeğinin alt kısmını, yaşamın kaynağı olan rahminin bulunduğu bölgeyi tutuyor. Göbeğindeki parmaklarıyla, elindeki hilalin bağlantısını sağlamak için başı hafif sağa eğik. Bu haliyle Laussal Venüs’ü ayın büyüyen evresi ve insan karnındaki üretkenliğin bağlantısını sergiliyor.Ay’ın, Dünya üzerindeki çekim kuvveti kütle ve uzaklığa bağlı.

Ay’ın kütlesi Dünya’nınkinin yaklaşık 8 binde biri ve Dünya’ya uzaklığı 384 bin 401 kilometre. Fakat küçük kütlesi ve uzaklığına rağmen Ay, insanlardan bitkilere ve hatta birçok coğrafi olaya kadar Dünya’yı (NASA’nın fotoğrafında arka planda küçük olarak ğörülen cisim) etkiliyor.

Nabonid ve sirasiyla üclü tanrilar olan Sin, (Ay tanrisi) Samas, (Günes tanrisi) Istar ise Venüs'ü temsil eder.
Nabonid ve sirasiyla üclü tanrilar olan Sin, (Ay tanrisi) Samas, (Günes tanrisi) Istar ise Venüs’ü temsil eder.

Ay’ın kadınların üreme işlevlerini düzenlediği düşüncesi tarihin her döneminde ve dünyanın değişik yerlerinde kullanıldı. Ay’la ilgili inançların temeli Ay’ın deviniminin, oluşum sürecindeki kadın yumurtasının döngüsel değişimleri ile örtüştüğü düşüncesine bağlanıyor. Gerçekten de Ay’ın Dünya’ya yakınlaşıp uzaklaşması döngüsü ile kadının rahmindeki yumurtanın oluşum ve yok oluş süreci şaşırtıcı şekilde aynı kaderi izliyor. Ay, yumurta ile yok olup, yeniden oluşuyor.

Altaylılar, Ay’ı saygıyla selamlayarak evliliklerine mutluluk getirmesini dilerlerdi. Çünkü Ay kadını simgelemekteydi. Kadının mutluluğu ise evlilikteki mutluluğun temel taşıydı. Azteklerde de Ay’ın simgesi sayılan deniz kabuğu aynı zamanda kadının doğurganlığını simgeler. Eski Mısır’da çocuk dileyen kadınlar, doğurganlık mabedine kutsal ziyaretlerini dolunay zamanı yaparlardı. Birinci ve ikinci yüzyılda yaşamış Yunanlı yazar Plutarkos kadınların Ay’a karşı teşekkür duygularını ifade etmek için yeni doğan bebeklerini Ay’a gösterdiklerini anlatıyor.Bugün Anadolu’da âdet dönemindeki kadının yaptığı işten hayır gelmediği inancı yaygındır. Gerçekten de âdet dönemindeki kadın bedeninde gerçekleşen çoğu hormonal ve ödem gibi fiziksel değişiklikler en başta dikkat zayıflamasına ve aşırı duygusallığa neden olmaktadır. Bununla birlikte Anadolu’nun kırsal bölgelerinde kadınların âdet dönemindeyken kurdukları turşunun kolayca eriyip yumuşadığına, yaptıkları salçaların da küflendiğine ilişkin gözlemlerin varlığından da bahsetmek

http://www.semraelmaci.com/wp-content/uploads/2014/07/Babil’de-güneş-tanrısı-Şamaş-ay-Tanrısı-Sin-ve-yıldız-Tanrısı-İştar
Babil’de-güneş-tanrısı-Şamaş-ay-Tanrısı-Sin-ve-yıldız-Tanrısı-İştar

gerekir.

Yunan mitolojisinde sihir ve büyülere hükmeden Tanrıça Hekate, karanlıklar âlemiyle ilişkilendirilirdi. Hekate’nin büyücülük alanı üç yol ağzıydı. Üç sayısı yumurtanın oluşumunu, bozulmasını ve yok oluşunu temsil ederdi. Yunan kadınların Ay’ın karanlık evresinde yerleri süpürüp çöpleri üç yol ayrımına götürerek Hekate’ye adamaları, rahimde yok olan eski yumurta kalıntılarının sembolik olarak atılışını ifade ederdi. Gerçekte âdet kanı ile dışarı atılan yumurta bir çeşit ölümdür. Kadın bedeni yumurtanın oluşumu, döllenmeye hazırlanışı ve dışarı atılışı arasındaki süreçte yeniden doğar ve ölür. Dışarı atılan yumurta bir canın ölümü demektir. Ay’ın döngüleri kadının aylık döngülerinin yanı sıra bütün yaşamının da simgesel bir özetidir. Kadim toplumlarda hilal genç kızı, yarımay kadını ve dolunay da ana kadını temsil eder.
Hunlar yeniayın doğumu sırasında da Ay’a saygıyla eğilirlerdi. Yarımay ve dolunay kozmosun tümden yenilenmesini, yeniden doğuşunu temsil ediyordu. Asya mitolojilerinde Ay doğurgan dişi olarak gösterilirdi. Parlaklaşan ay daha sonra solar, büyür küçülür ve üç gün ortadan kaybolur, yani ölür, ardından da yeniden doğardı. Bu evrendeki yenilenişin sembolik tekrarlanmasıydı. Romalı avukat ve felsefeci Çiçero, Ay’ın canlıların büyümesini sağlayan ve topraktan doğan her şeyi olgunlaştıran bir sıvı akıttığını söylemişti. O dönemde çiy damlasının dolunayda doğurganlık büyüsüyle en yüklü durumda olduğu kabul edilirdi. iÖ 480-406 yılları arasında Atina’da yaşamış Euripedes’e göre evlenmek ve dördüncü yüzyılın Romalı yazarı Palladius’a göre de tohum ekmek için en uygun dönem dolunay zamanıydı. Çağımızdaki dünya dinlerinin yorumlanması üzerine çalışmış italyan Mircea Eliade’nin belirttiği gibi belki de bu nedenle Fransız köylüleri toprağa dolunayda tohum atarlardı.

Dar Alanda Med Cezir
Bunların çoğu mit gibi görünse de 384 bin 401 kilometre uzağımızda dönen Ay, Dünya’yı, üzerindeki su kütlesini, kadınları ve daha birçok şeyi etkilemeye devam ediyor. Zira kadınların yaklaşık yirmi sekiz günlük âdet görme döngüleri, gezegenimizdeki suyun dinamiği ile Ay’ın çekim gücünün yarattığı enerji arasında yakın bir bağlantı var.

Dünya’nın etrafında yaptığı 27 buçuk günlük yolculuğu sırasında Ay, insan bedeninde, bitkilerde, hayvanlarda, toprakta, havada, kısacası suyun bulunduğu her yerde bir çekim yaratıyor. Bu çekimin gücü onun Dünya’ya yakınlığı ile doğru orantılı.Ay’ın çekiminin en arttığı dolunay evresinde okyanuslar kabarıyor, nehirler daha hızlı akmaya başlıyor. Dolunayın insanlar ve hayvanlar üzerindeki etkileri ise çok geçmiş zamanlardan bu yana gözleniyor. Kuşların ve balıkların dolunay gecelerinde daha hareketli, daha aktif oldukları, insanların ise uyumakta zorlandıkları ve kendilerini huzursuz hissettikleri biliniyor. Kurt adam hikâyesi boşuna yazılmamış olsa gerek ki polis kayıtlarında yapılan bir araştırmada suç olaylarının dolunay geceleri arttığı ortaya çıkartıldı.

Ay 27 buçuk günlük döngüsü içinde 14′er gün süren iki evre geçiriyor. Bunlardan biri yeniayla başlayıp dolunayla biten büyüme evresi, diğeri ise dolunayla başlayıp yeniayla biten küçülme evresi. Ay’ın görüntüsü büyürken çekim arttığı için, suyun bulunduğu her yerde su daha çok dışarıya akmaya, küçülürken de durmaya eğilimli. Doğudan batıya doğru hareket eden Ay, her dört dakikada bir boy ilerliyor. Bu şekilde Ay, Dünya etrafındaki turunu gerçekte 27 buçuk günde tamamlıyor ama bu tur Dünya’dan 29 buçuk gün izlenebiliyor. Kubilay Akdemir, Ay’ın ilerleyişini gösterebilmek için aynı kareyi fatoğraf teknikleri yardımıyla üst üste 13 defa pozlandırdı.İnsan bedeninde kan dolunayda daha hızlı akar, bu nedenle Hipokrat başta olmak üzere eski hekimler özellikle ameliyatları ve hastalıkları tedavi ederken Ay’ın evrelerini göz önünde bulundururlardı. Gözlemlerine göre dolunayda yapılan ameliyatlar daha kanamalı oluyor ve açılan yaralar daha geç kapanıyor, dikişler daha kolay açılıyordu.

Osmanlı imparatorluğu’nda 15. yüzyılda yaşamış tıp doktoru ibn-i Şerif tarafından 15. yüzyılda yazılan tıp kitabı Yadigar’da, Ay’ın evreleri ile kan aldırmanın ilişkisi üzerine yazılmış bir bölüm var. Kitapta bu ilişki etraflıca açıklanıyor. Tabip ibn-i Şerif kitabında şöyle yazıyor: ‘Ay’ın on dördü ve on beşinde kan aldırmamalı ve hacamat (kan akıtma) yapılmamalıdır. Ayın on altı ve on yedisine kadar yani Ay’ın aydınlığı eksilene kadar beklemekte fayda vardır. Çünkü Ay’ın on dördünde vücuttaki hıltlar (besinlerin sindirildikten sonraki halleri, karışım) harekete geçip dışarıya meylederler. Kılcal damarlara kadar bütün damarlar dolar. Bu vakitte kan alındığı zaman iyi ve saf kan çok akar, buna karşılık zararlı hıltlar az gelir. Ne zaman ki ayın on dördü geçer ve temiz kan içeri döner, bununla beraber kanla dışarı hareket etmiş olan hıltlar yoğun ve ağır olduğu için, dışarıda kalıp kanla beraber hemen içeriye dönemez. Bu günlerde temiz kan içeriye döndüğü halde, hıltlar dışarıda kaldığından, fasd (alınan kan) kanıyla yaramaz hıltlar çok gideceğinden, istenilen fayda en iyi şekilde elde edilir.’

Rita Monaldi ve Francesco Sorti, ‘Imprimatur’ isimli romanlarında 17. yüzyıl Roma’sında bir handa bir Fransız soylusunun ölümüyle hanın karantinaya alınışını anlatır. Dokuz günlük karantinada esrarengiz olaylar geçer. Bunlardan biri sırasında yapılan tedavi konulu bir diyalogda Ay’ın insan üzerindeki etkilerinden ve evrelerinin tıpta kullanılışından bahsedilir. ‘… her cerrah, Ay’ın o gün bulunduğu burca karşılık gelen organları kesmekten kaçınabilir, özellikle Ay sağlık için kötü etkili gezegenler olan Satürn ve Mars’ın saldırısı altındaysa.’

Zen Budistlerin birçok alt grubunun yeniay ve dolunay günlerinde, bunların öncesi ve sonrasındaki günlerde oruç tutmayı tavsiye ettikleri biliniyor. Aynı şekilde Hz. Muhammed, bazı hadislerinde ayın belli günlerinde oruç tutulmasının sağlık açısından önemine değinir. Kızılderililer de özellikle dolunaylı gece ve gündüzlerde çok su içmeye dikkat ederlerdi. Bu ritüellerin dayanağı, bedendeki sıvıların dolunay ve yeniay dönemlerinde Ay’ın çekim etkisiyle yukarıya çekilip, aşağıya itilme gücünün en uç noktalarda olmasıdır. Böylelikle dokulardaki normalden fazla ya da az sıvı miktarı olağanüstü bir durum, huzursuzluk, duygularda değişim yaratır. Beslenme ve sıvı miktarındaki düzenleme bu etkiyi normale en yakın seviyede tutar. Ay’ın sadece deniz ve okyanusları değil yüzde 75′inden fazlası su olan bedenimizi etkiliyor olması ve bu etkinin okyanus kıyısından çok daha küçük bir alanda gerçekleşmesi nedeniyle o oranda güçlü ortaya çıkmasına şaşırmamak gerek.

Ay Dede Tarım işçisi
Ay, Güneş ve Dünya’nın uzayda konumlanmaları sonucu gerçekleşen çekimin gücüne ilişkin inanışlar bir tarafa bu güç tarımsal üretim için olağanüstü bir doğal yardım sağlıyor.

Çiçero’nun bahsettiği Fransız köylülerinin uygulamaları geçmişte kalmışsa bile bugün Anadolu’nun hemen her yerinde çiftçiler hâlâ Ay’ın durumuna göre ekip biçiyorlar, salçalarını, turşularını Ay’ın durumuna göre kuruyorlar, evlerini yapacakları ağaçları Ay’ı takip ederek kesiyorlar. Bu sayede zararlılarla mücadele, bitki direnci, toprak sağlığı gibi konularda kimyasal yardıma ihtiyaç duymuyorlar. Genç nesli bu bilginin doğruluğu konusunda ikna etmekte zorlansalar da -çoğu bu bilgiyi büyü gibi algılıyor – bu kadim bilgiyi kullanan kır insanının sayısı az değil. Benzer şekilde, Balıkesir’in Edremit ilçesine bağlı Tahtakuşlar köyünden Selim Kudar, kitabında Kaz Dağları’nda ay yeni doğduğunda, hilal iken bahçelere sebze tohumu atılmadığını, fide dikilmediğini, bu zamanda ekilen tohumun sağlıksız ve az ürün vereceğine inanıldığını yazıyor. Kaz Dağları’nda bahçeye ekim yapacaklara ‘ay eskisin, 6-7 günlük olsun’ öğüdü verilirmiş.Burdur’un etrafındaki tepelerde keçi güden bir Yörük kadınıyla karşılaştık. Söylediğine göre ayın yenisinde yapılan peynir hemen kurtlanıyordu. Yörükler keçilerini de yeniayda kırkmıyorlardı. Zira ayın bu evresinde kırkılan yün çabuk güveleniyordu. Yörük kadın biz yanından ayrılırken ‘Eskiden çocuk yaparken bile ayın durumuna bakılırdı’ demeyi ihmal etmedi. Ona göre ayın eskisinde (dolunay) doğan çocuktan bir hayır gelmezmiş.

Aydın’ın Kirazlı köyünde dinlediğimiz susamın ekiliş hikâyesi de dolunayla başlıyor. Susam çok hassas bir bitki olduğu için ekildiği anda toprağın nemi ve ısısı çok önemli. Ay dolunay evresindeyken tarlaya gidiliyor. insanlar ısıyı en hassas algıladıkları yeri olan kaba etlerini hep sakladıklarından çıplakken toprağa oturuyorlar. Böylece en uygun zaman belirleniyor.

Buldan’daki çay bahçesinde ibrahim Amca ‘Toprağı yok ettik biz, ilaç ilen, gübre ilen. Halbuki hiç gerek yok, ihtiyacımız olan her şey var tabiatta’ dedi. ‘Ekim yaparken Ay’ın durumuna bakar mısınız’ diye soruyoruz. ‘Yok’ diyor, ‘bakmayız’. Soruyu değiştirdim, ‘ayın karanlığında tohum eker misiniz’ diye. O zaman gözleri parladı ‘yok canım, ayın karanlığında hiçbir iş yapılmaz ki. Budama işleri ayın yenisinde yapılmaz. Aşılama da. Ay karanlığa dönerken yapılır. Yedi gün bekleyeceksin. Doğru zaman ayın yenisi bir haftalık olmuşken yani ilkdördün zamanı, yarımayken. O zaman ay akşam namazı vaktinde doğar’ dedi parmaklarını ‘C’ harfi gibi kıvırarak.

Tarih boyunca insanlar Güneş tutulmasını açıklamaya çalıştılar. Ay’ın Dünya ile Güneş arasına girmesiyle yaşanan tutulma sırasında Tanrıların kendilerini terk ettiğine inandılar. Yunanca bir sözcük olan eclips (tutulma) ‘terk edilmiş’ ve ‘unutulmuş’ anlamlarına gelmekteydi. Yakut Türkleri ise tutulmayı Ay ile Güneş’in kavgası şeklinde yorumlayarak kötü ruhların Güneş’i ele geçirmesiyle de tutulma yaşandığına inanırlardı.

Kubilay Akdemir

Tokat’ın Büyükyıldız kasabasında yaşayan Zübeyde Akıncı, göz aşısını büyük bir merakla anlatıyor: ‘Göz aşısını baharın yapacaksın. Ay’ın yenisinde değil. Şöyle bir eskimeye başlasın, dört beş günlük olsun da öyle. Yoksa mümkün değil aşı tutmaz’. Kendisine turşuyu yaparken Ay’ın durumunu takip edip etmediğiniz soruyorum. ‘Yok bakmam aya filan’ diyor.

Zübeyde Hanım’ın sözleri, köylerde yaşayan insanların gözleme dayalı yaşamlarını çok iyi anlatıyor. Onların her biri işlerini bilgeliğe dayanan bir bilimsellikle yapıyorlar. Gözlem ve karşılaştırma yaşamsal bir öneme sahip kırsal yaşamda, çünkü üretimde çıkacak herhangi bir sorunu önceden görebilme ve anında müdahale edebilme yeteneğini her an doğal döngüleri izleyerek ediniyorlar.

Bu sayıda bahsedilen Ay evrelerini bulma cetvelinin bir marangoz tarafından icat edilmesine şaşmamalı. Doğru zamanda kesilmiş olduğu için köy evlerinin tavanlarında yüz yılı aşkın süredir duran ahşap ‘öz’ direkler ile gelişigüzel kesilen ve kurtlanmasın diye yoğun miktarda böcek ilacı ile ilaçlanan telefon direkleri Ay bilgisinin en güzel kanıtları olsa gerek. Fethiye’nin Yayıklar köyünde marangozluk yapan Adnan Kıvrak, ‘En iyi ağaç zemheride kesilir sağlam olsun diye. Ayın karanlığında kesilirse içindeki su miktarı az olacağından daha sağlam olur, kurt yemez. Yanlış zamanda kesersen kurtlanır, çürür, gider’ diyor.

Kemaliye’de Apçağa köyünde yırtık pırtık giysilerle gezenlere ‘ayın eskisinde mi doğdun’ diyorlar. Gerçi Apçağalılar ekim dikim için ay takvimine bakmıyorlar ancak bu işlere yazın başlangıcı sayılan Hıdrellez’de başlıyorlar. Camili köyünde yaşayan Melahat Gülbin en büyük yardımcısının doğa olduğuna inanıyor. Çevresindeki bütün bitkileri tanıyor. Evine kadar yürürken ona da her zamanki sorumu sordum. Bir an bile duraklamadı; ‘Biz ay karanlıkken saç kesmeyiz, ayın karanlığında kesilen saç çabuk ağarır’ diyerek cevapladı.

Köylüler hava tahminini de aya bakarak yapıyorlar. Ayın etrafında ışık varsa, bu ertesi gün yağmur yağacağına işaret ediyor.
Ekolojik şifalı ot üreticisi Bülent Akgöz, toplanan otlardaki aktif madde miktarının en yoğun dolunayda olduğunu belirtiyor. O nedenle bitkilerin toplanma günlerini dolunaya denk getirmeye çalışıyor.

Ay-Na
Mezopotamya’da yaşamış halklar Ay Tanrısı Sin’e inanırlardı. Suların yükselmesi, otların büyümesi, hayvanların çoğalıp süt vermesi Sin’e bağlıydı. Yeniaya benzeyen boğa boynuzları ile betimlenen Sin kültünün uzun yıllar önemini kaybetmeyen bir merkezi vardı ve orası Harran’dı..

Küçük bir çocukken annemin bana öğrettiği gibi -ve belki de her annenin çocuğuna öğrettiği gibi- gökyüzünde hilali gördüğümde gözlerimi kapatır, bir dilek tutardım. Gözlerimi açtığımda oradaki ağaca bakınca da dileğimin tutacağına inanırdım. Yıllar sonra köylerde yaptığım sohbetlerde bu inancın Anadolu’da da çok yaygın olduğunu öğrendim.Yaklaşık bir buçuk yıldır yaptığımız araştırma hâlâ sürüyor. Aynı cevapları almaktan hiç bıkmadık. Her aldığımız cevapla, Manisa’nın Demirtaş köyünde hilali gördüklerinde yaptıkları bereket duası gibi bizim de her seferinde doğaya, doğanın döngülerine, evrene olan güvenimiz yenileniyor.

Lütfi Filiz ‘Noktanın Sonsuzluğu’ isimli kitabında ‘güneş yakıcı ‘nar’ ve aynı zamanda da aydınlatıcı ‘nur’ özelliğine sahiptir. Oysa Ay sadece ‘nur’dur aydınlatıcıdır. Çünkü o aynadır’ diyor. Ay, dünyanın uydusu olarak aynalık yapmaya devam edecek. Bakarsak bize kendimizi gösterecek.

kaynak: http://www.kesfetmekicinbak.com
Ocak 2006 / Sayı 154