Şifa hakkında …


ŞİFA ÜZERİNE …
Kendini şifalandırma, iyileştirme yeteneği bütün canlılara verilmiştir. Hayvanlar, doğaları gereği, sonucuyla ilgilenmeden şifalandırma yapar. Biz ise doğuştan gelen bu yeteneği bir ayrıcalık hatta başarı, paye kazanma yolu olarak görebiliyoruz. O yüzden ‘’iyileştirdim/iyileştiremedim’’ diyoruz, “enerji gönderdim, aldın mı?”, “ben seni şöyle hissettim, şöyle hissediyorum”… Bunlar egonun söylemidir.  Zihnimiz, duygularımız işin içine katıldığında, bir şey yapma ya da yardım etme isteği duyduğumuzda, yaptığımız eylemi benimsemenin ötesine geçip sahiplendiğimizde böyle düşünüp söylüyoruz, sonuçta da kendimizi ‘’başarılı’’ ya da ‘’başarısız’’ hissediyoruz.

ŞİFA NEDİR
Oysa şifalandırmak, iyileşme mekanizmasını harekete geçirmekten başka bir şey değildir. İhtiyacı olana bir bardak su, bir kap yemek vermek  gibidir, bir hastaya ya da yaşlı bir kimseye destek olmak, üzüntüsü olanın derdini dinlemek, anlamaya çalışmak gibi.. Yani şifayı ne gözümüzde büyütmeli ne de değerini küçültmeliyiz.

Bedensel-zihinsel ve duygusal şifalanma için birçok teknik bulunmaktadır. Eğitimleri genellikle aşamalı (birinci, ikinci, üçüncü derece gibi) verilir. Bir mezunun eğitime yeni başlayan bir kişiden yegâne farkı, teknikle ilgili daha çok bilgi ve tecrübe edinmesidir. Bu durum kişiye herhangi bir paye kazandırmaz, aksine konu üzerinde derinleştikçe daha alçakgönüllü olur. Olmalıdır da çünkü bu özellik yalnız insana ait değildir, yaşayan tüm varlıklara bahşedilmiştir.

Her canlı yenilenme özelliğine sahiptir.  Bu özellik olmazsa yaşam devam edemez.  Şifa uygulaması, yenilenme sürecini uyarır. Böylece kişi normal dengesine kavuşur, günlük faaliyetlerini yapabilir hale gelir.

Şifalanmak, aynı zamanda, bir bütünlük hissetmek demektir. Herhangi bir meditasyondan sonra bütünüyle rahatlarız, bir hafiflik hissederiz. Zaten şifanın temelde üç unsuru vardır; hafiflik, sıcaklık ve huzur. Bir arkadaşımızla yaptığımız sohbet içimize huzur, sıcaklık veriyorsa, kendimizi hafiflemiş hissediyorsak, şifalanmışız demektir. Böyle güzel sohbetler, kısacası keyif aldığımız her şey şifa sürecini harekete geçirir. Herhangi bir alanda yoğunlaşarak çalışmak, spor yapmak, orman ya da doğa yürüyüşleri, bahçe işleri, gün doğumunu/batımını seyretmek, sakin kalıp kitap okumak, yazmak, müzik dinlemek, müzik aleti çalmak, resim yapmak.. Ama iyi düşünmek, hep temiz düşünmek…

Hayatı bize sunulmuş bir hediye olarak kabul edersek, değerinin daha iyi farkına varabiliriz. İşte o zaman elimizden geldiğince bedenimize iyi bakmaya, zihnimizi kirletmeden temiz tutmaya gayret ederiz. Böylece daha keyifli, daha huzurlu yaşarız, çünkü hayatın anlamını fark etmeye başlamışızdır..

Farkındalık, farkında olma hali, ancak zihin sakin olduğunda gelişebilir. Zihni temiz tutmayı alışkanlık edindiğimizde, hangi yolla ya da teknikle şifalandığımızın önemi kalmaz, birini diğerinden ayırmayız, hepsi bir olur..

ŞİFA ANDA GERÇEKLEŞİR
Şifa anda gerçekleşir. Kendimize veya başkasına uygulama yaparken, en ufak bir endişe ya da günlük hayatla ilgili herhangi bir düşünce, şifa sürecini aksatır. Bu süreçte, düşünceye (şifa eyleminin dışındaki tek bir düşünceye bile) yer yoktur, zihnin sakin olması gerekir.

Bir başkasının iyiliğini yürekten istemek, o kişinin iyileşmesi için büyük bir destektir. Hem de kendimiz için.. Yoga sutralarında belirtildiği gibi; ‘’mutlu bir insanı gördüğümüzde mutlu olabiliyorsak zihnimiz sakin kalır, başka hiçbir düşünceye yer kalmaz. Üzüntülü, kederli bir kişiyi görünce şefkat duyduğumuzda ya da erdemli bir insandan ilham aldığımızda da zihin aynı sakinliğe kavuşur.’’ Böyle düşünmeyi ve duygulanmayı alışkanlık edinirsek, hem daha huzurlu, keyifli bir hayat süreriz hem de yaptığımız uygulamalarda iyileştirici enerji kesintisiz biçimde akar. Enerji akışı sırasında ise, zihin sakinleştiği için, zaten gereksiz şeyler düşünemeyiz. Böylece başkasına aktarırken de şifalanırız.

Anda kalmanın en güzel yollarından biri de gülmektir. Gülerken başka bir şey düşünemeyiz. Bunun için komedi filmi izleriz, mizah dergilerini-kitaplarını okuruz, bizi neşelendiren kişilerle zaman geçiririz.. Bunları yaparız da, daha sonra küçücük detaylara takılıp hayatı kendimize zindan ederiz. Oysa hayat, endişeler besleyecek kadar uzun değildir.  Aslında en pratiği, insanın kendine gülebilmesidir, böylece hiç sıkılmaz.

EYLEMSİZLİK
Anda kalmak; hayatı hafife almak değildir, tersine, herhangi bir işi elinden gelen en iyi şekilde, tüm varlığını ortaya koyarak yapmaktır. Yaptığımız her işte aynı özeni göstermek, aynı emeği sarfetmektir. Bu da, işleri ‘’seviyorum/sevmiyorum’’ diye ayırt etmeden yapmakla, daha da önemlisi, zihinde o işin, eylemin gerektirdiğinden başka bir düşüncenin olmamasıyla sağlanabilir. O zaman eylem, eylemsizliğe dönüşür. Burada kastettiğimiz eylemsizlik; hareketsiz kalmak, hiçbir şey yapmadan öylece durmak değildir, herhangi bir faaliyet sırasında zihnimizde sadece yaptığımız eylemle ilgili düşüncelerin olmasıdır, ki o işle ilgili gerekli olmayan bir tek düşünce bile fazladır. Kendimize ‘’bu düşünce, yaptığım bu işte gerekli mi?’’ diye sorarak gereksiz düşünceleri ayıklayabiliriz. Bu sayede zihin sakinleşir, yaptığımız işe tam odaklanabiliriz. Böyle gerçekleştirilen bir eylem eksiksiz, tam olur. Zamanla zihni temiz tutmak daha da kolaylaşır.

Eylemsizlik, şifa uygulamasının temelini oluşturur. Her faaliyetimizde olduğu gibi, bunu da acele etmeden, beklentiye girmeden, sonuçlarından şikâyet etmeden, pişmanlık ya da kaygı duymadan yapmalı. Yani ne yaparsak yapalım, nitelikli olmalı.

ELİNDEN GELENİN EN İYİSİNİ YAPMAK
Günlük hayatta bazen seri karar vermek ya da hızlı davranmak zorunda kalırız. Evde, işte, trafikte vs. herhangi bir yerde ya da koşulda bu durumla karşılaşabiliriz. Zihnimizde gereksiz düşünceler varsa, seri olmaya çalışırken yanlışlıkla acele ederiz. Oysa hızlı olmakla acele etmek arasında nitelik açısından büyük fark vardır. Acele ettiğimizde, hata yapma riski artar. Sakin kalarak seri biçimde bir işi doğru yapmak ise, başlı başına bir sanattır. Bu sanatı, yani zihnin her koşulda sakin kalmasını öğrenmemiz ve bunu alışkanlık edinmemiz için, uzunca bir süre yılmadan, bıkmadan çaba göstermemiz gerekir.

Zamanımız kısıtlıysa, işimizi en az hata ile yapmakta fayda vardır; tembelliğe kaçmadan, elimizden geleni yaparak. Elimizden gelen, zaten yapabileceğimizin en iyisidir. Bu yaklaşımla, mükemmeliyetçilikten vazgeçme yolunda hatırı sayılır bir adım atmış oluruz. Yalnız, elimizden gelenin en iyisini yapalım derken, fark etmeden mükemmeliyetçiliğe doğru kayabiliriz, bu noktaya dikkat etmeli. İş eksik yapılabilir, yeter ki büyük bir hata olmasın. Eksik tamamlanabilir ama yapılan bir hatayı düzeltmek bazen çok zor olabilir. Yoga sutralarında; sakin bir zihin ve huzurlu bir yaşam için, elindekiyle yetinmenin ne kadar önemli olduğu vurgulanır. Kendimizi yetersiz gördüğümüz, bu yüzden içimizin daraldığı her durumda; ‘’şu an bu kadar yapabiliyorum’’ ya da ‘’şu an elimden bu geliyor‘’ veya ‘’yapabileceğimin en iyisi bu’’ diye hatırlatma yapabiliriz. Bu şekilde gerçeğe, o an olmakta olana odaklanmış oluruz. Böylece zihin rahatlar, sakinleşir; içimiz yeniden yaşama sevinciyle dolmaya başlar.

ÖNCELİKLER
İşteki aksilikler, para/mal/statü kayıpları, aldatılma, kaza, hastalık, ayrılık, ölüm.. Böyle durumlar, hayatta bir kesinti yaratıyormuş ya da bizi hayattan o sırada ayırıyormuş gibi görünür. İlk şoku ya da şaşkınlığı atlattıktan sonra endişe, umutsuzluk, üzüntü, keder, pişmanlık, kızgınlık vs. hissetmeye başlarız. Düşüncelerimiz geçmişte ya da gelecekte hapsolur, sonra da ikisi arasında çılgınca mekik dokur. Bulunduğumuz an kaybolur. Konuşmalarımız hep aynı konu üzerinde takılıp kalır, çözüm üretemeyiz. Yaratıcılığımız, neşemiz kaybolur. Gerçekte ise; bu yaşananlar hayatın bir parçasıdır; o anda olanları her yönüyle, bütünüyle fark edebilmemiz için, yaşadıklarımızdan ders alabilmemiz, öğrenebilmemiz için, anda kalabilmemiz, hayatın değerini anlayabilmemiz için birer fırsattır. Önceliği ‘an’a, hayata verebilmemiz için..

Şifa, aynı zamanda, günlük hayatı uyum ve huzur içinde yaşamaktır. Üzücü, yıpratıcı, yıkıcı olayların birçoğunu engelleyemiyoruz. Eğer bir koşulu veya durumu değiştiremiyorsak, buna uyum sağlamak ve yeni çözümler üretmek zorundayız. Aksi halde, duygularımız zihnin düzgün çalışmasına engel olur, zihin kısır bir döngüye girer ve yorulur. Sonuçta enerjimiz tükenir. Bildiğimiz tüm şifa tekniklerini uygulasak bile etkisi çabuk geçer, başladığımız noktaya döneriz. Uyku düzenimiz bozulur, sabah yorgun kalkarız, gün boyu kendimizi bezgin, isteksiz hissederiz, dikkatimizi toplayamayız. Kendimizi bir türlü nasıl düzelteceğimizi bilemeyiz. Oysa, Yoga sutralarında ifade edildiği gibi; ‘’iyiliğin yanı sıra kötülüğün de olabileceğini kabul ettiğimizde zihnimiz sakinleşir’’.